Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yaş Otuzbeş

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne? Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünüyorsunuz; Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim: Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar. N...

5.Dalama Tarım Domates Kültür Sanat Festival Yapıldı.

Aydın'ın Dalama Beldesinde Geleneksel Olarak Düzenlenen Domates Festivalinin Bu Yıl 5.'si Gerçekleştirildi. Festivale Katılan Aydın Valisi Mustafa Malay, Dünyanın Geleceğinin Petrol ve Tarıma Bağlı Olduğunu Belirterek Üreticilerin Toprağına Sahip Çıkmasını İstedi. Dalama Belediye Başkanı Nihat Aktakka İse Üreticinin Emeğinin Karşılığını Alabilmesi İçin Beldeye Salça Fabrikası Kurulmasını İstedi. Dalama Beldesi Cumhuriyet Meydanı'nda gerçekleştirilen festival programı kortej yürüyüşü, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Ayrıca domates üreticileri arasında ve domatesli yemekler kategorisinde düzenlenen yarışmalarda dereceye girenler ödüllendirildi. Festival programına Aydın Valisi Mustafa Malay , AK Parti Aydın milletvekilleri Mehmet Erdem ve Ahmet Ertürk , Aydın İl Genel Meclisi ve AK Parti İl Başkanı İsmail Hakkı Eser, Nazilli Belediye Başkanı Aytekin Kaplan ve çeşitli daire amirleri ile belde halkı katıldı. Bu yıl 5.'si düzenlenen festiv...

5.Dalama Tarım Domates Kültür Sanat Festivali

28-29 Haziran 2008'de Aydın Dalama Belediye Meydanı http://www.dalama.bel.tr/ Domatesin Faydaları 19 Mayıs 2006 Cuma 13:08 Daha önce kansere karşı etkili olduğu belirlenen domatesin bir faydalarına bir yenisi eklendi. Bilimadamları domatesin kanı daha akışkan hale getirerek damar tıkanıklığı ve daralmasını engellediğini açıkladı. Domates suyu da benzer bir etki yaratıyor. Kalp krizinin en önemli nedenlerinden biri sayılan damarlardaki daralma ve tıkanıklığa karşı doğal bir tedavi yöntemi keşfedildi: Domates.... Vücutta bir yara açıldığı zaman kanın pıhtılaşmasını sağlayarak kan kaybını engelleyen kan pıhtısı hücreleri çok yoğun olduğu zaman damar tıkanıklığı ve daralmasına neden olabiliyor. Bazı kişilerde de pıhtılaşmayı sağlayan ‘Platelet’ maddesi çok yoğun olarak bulunuyor, bu da damardaki kan akışını giderek zayıflatıyor ve zamanla damar tıkanıklığına neden oluyor. Yapılan araştırmalar domateste bulunan bir maddenin pıhtı hücrelerinin neden olduğu kan yoğunluğunu azaltt...

Kara Toprak

Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sadık yarim kara topraktır. beyhude dolandım, boşa yoruldum Benim sadık yarim kara topraktır. Nice güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü istediğim topraktan aldım Benim sadık yarim kara topraktır Nice güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü istediğim topraktan aldım Benim sadık yarim kara topraktır Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi Kazma ile dövmeyince kıt verdi Benim sadık yarim kara topraktır Adem'den bu deme neslim getirdi Bana türlü türlü meyve bitirdi Her gün beni tepesinde götürdü Benim sadık yarim kara topraktır. Karnın yardım kazmayınan, belinen Yüzün yırttım tırnağınan, elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sadık yarim kara topraktır İşkence yaptıkça bana gülerdi bunda yalan yoktur herkes de gördü Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi Benim sadık yarim kara topraktır. Havaya bakarsam hava alırım Toprağa bakarsam dua alırım...

Mustafa Kemalin Kağnısı

Yediyordu Elif kağnısını, Kara geceden geceden. Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu, Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar, İnliyordu dağın ardı, yasla, Her bir heceden heceden. Mustafa Kemal’in kağnısı derdi, kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı. Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik, Nam salmıştı asker içinde. Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü, Doğrulmuştu yola önceden önceden. Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif, Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar, Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı, Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanısıra, Gecenin ulu ağırlığına karşı, Hafiftiler, inceden inceden. İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında. Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri, Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim; Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına. Alını, yeşilini kapmıştı, geçirmişti, Niceden, niceden. Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu, Nazar mı değdi göklerden, ne? Dah etti, yok. Dahha dedi gitmez, Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur Nası...

Kuvay-ı Milliye Destanı Bağlangıç ve 1.Bab

başlangıç onlar onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil , hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. onlar ki uyup hainin iğvâsına sancaklarını elden yere düşürürler ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler ve yeşil bir ağaç gibi gülen ve merasimsiz ağlayan ve ana avrat küfreden ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. demir , kömür ve şeker ve kırmızı bakır ve mensucat ve sevda ve zulüm ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman. en bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır. asırda onlar yendi, onlar yenildi. çok sözler edildi onlara dair ve onlar için : zincirlerinden b...

Kuvay-ı Milliye Destanı 2.Bab

ikinci bap yıl yine 1919 ve istanbul'un hâli ve erzurum ve sivas kongreleri ve kambur kerim'in hikâyesi biz ki istanbul şehriyiz, seferberliği görmüşüz : kafkas , galiçya , çanakkale , filistin , vagon ticareti, tifüs ve ispanyol nezlesi bir de ittihatçılar, bir de uzun konçlu alman çizmesi 914'ten 18'e kadar yedi bitirdi bizi. mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker erimiş altın pahasında gazyağı ve namuslu, çalışkan, fakir istanbullular sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında. yedikleri mısır koçanıydı ve arpa ve süpürge tohumu ve çöp gibi kaldı çocukların boynu. ve lâkin tarabya'da , pötişan'da ve ada'da kulüp'te aktı ren şarapları su gibi ve şekerin sahibi kapladı miloviç'in yorganına 1000 liralıkları. miloviç de beyaz at gibi bir karı. bir de sakalı halife'nin, bir de vilhelm'in bıyıkları. biz ki istanbul şehriyiz, güzelizdir, dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir. öfkeli , büyük bir şair : «ey bin kocadan arta kal...

Kuvay-ı Milliye Destanı 3.Bab

üçüncü bap yıl 1920 ve arhaveli ismail'in hikâyesi ateşi ve ihaneti gördük. düşman ordusu yine başladı yürümeğe. akhisar, karacabey , bursa ve bursa'nın doğusunda aksu, çarpışarak çekildik... 920'nin 29 ağustos'u : uşak düştü. yaralı ve dehşetli kızgın fakat toprağımızdan emin, dumlupınar sırtlarındayız. nazilli düştü. ateşi ve ihaneti gördük. dayandık dayanmaktayız. 1920 şubat , nisan, mayıs, bolu, düzce, geyve , adapazarı : içimizde hilâfet ordusu, anzavur isyanları. ve aynı sıradan, 3 ekim konya . sabah . 500 asker kaçağı ve yeşil bayrağıyla delibaş girdi şehre. alaeddin tepesinde üç gün üç gece hüküm sürdüler. ve manavgat istikametlerinde kaçıp ölümlerine giderken terkilerinde kesilmiş kafalar götürdüler. ve 29 aralık kütahya : 4 top ve 1800 atlı bir ihanet yani çerkez ethem , bir gece vakti kilim ve halı yüklü katırları, koyun ve sığır sürülerini önüne katıp düşmana geçti. yürekleri karanlık, kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü, atları ve ...

Kuvay-ı Milliye Destanı 4.Bab

dördüncü bap nurettin eşfak'in bir mektubu ve bir şiiri kardeşim, sana bu mektubu ankara'da kuyulu kahvede yazıyorum. hep aynı anadolu havalarını çalıyor gramofon kocaman bir boru çiçeğine benzeyen ağzıyla, dışarda yağmur... mektepten istifa ettim. cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliğiyle. çocuklarımıza türkçe okutmak, öğretmek, sevdirmek onlara dünyanın en diri, en taze dillerinden birini, kendi dillerini, güzel şey, büyük şey. fakat bu dilin insanları için çakmak çalmak cephede daha büyük daha güzel. biliyorum : iş bölümünden bahsedeceksin. fakat , ankara'da çocuklara ders vermek, bozkırda ateş hattına girmek haksız ve hazin bir iş bölümü. öyle günlerde yaşıyoruz ki ben bir iş yapabildim diyebilmek için : hep alnının ortasında duyacaksın ölümü. bak , tam sana bunları yazarken asker geçiyor sokaktan ; yağmurda harap postallarının meşinini ıslatarak meclis'in önüne doğru iniyorlar, istasyona gidecekler. ve türkü söylerken, her nedense her zaman yaptığ...

Kuvay-ı Milliye Destanı 5.Bab

beşinci bap 920'nin 16 martı ve manastırlı hamdi efendi ve reşadiyeli veli oğlu memet'in hikâyesi «bu hamiyetli ve cesur, manastırlı hamdi efendi olmasaydı, istanbul felâketinden kim bilir haber almak için ne kadar intizarlar içinde kalacaktık. istanbul'da bulunan nâzır , mebus, kumandan, teşkilâtımız mensupları içinden bir zat çıkıp vaktiyle bize haber vermeği düşünmemiş olduğu anlaşılıyor. demek ki cümlesini heyecan ve helecan kaplamıştı. bir ucu ankara'da bulunan telin istanbul'da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir hale gelmiş olduklarına bilmem ki hükmetmek caiz olur mu?» (nutuk, s. 295, devlet basımevi, istanbul 1938) 920'nin 16 martı. öğleden evvel saat onda makina başında şöyle bir telgraf aldı ankara'daki : «der-aliye 16/3/1920. ingilizler bastı bu sabah şehzadebaşı'ndaki muzika karakolunu. müsademe edildi. işgal altına alıyorlar istanbul'u şimdi. berâyi malûmat arzolunur . manastırlı hamdi .» 920'nin ...

Kuvay-ı Milliye Destanı 6.Bab

altıncı bap muharebeler ve düşman elinde kalanlar ve kartallı kâzım'ın hikâyesi inönü meydanı, yavrum, rüzgâr, soğuklar insanı arı gibi haşlıyor. zemheriler bitti diyelim, hamsin ya başladı, ya başlıyor. muharebe beş gün beş gece sürdü. kan gövdeyi götürdü. ve nihayetinde düşmanlar karın üstünde top arabaları, sandıklar dolusu konyak, altı kamyon bıraktılar. sonra , kaçarlarken, yavrum, köyleri, köprüleri yaktılar... bu , birinci inönü , sonra ikincisi : 23 mart 1921 günü düşmanın bursa ve uşak grupları üstümüze yürüyor. onlarda , topçu ve piyade bizden üç kere fazla, bizim atlımız çok. atların mekanizması, hartucu, namlusu yoktur ve kılıç çıplak, ucuz bir demirdir. 26 mart : akşam. sağ cenah ilerimize yanaştılar. 27 mart : bütün cephelerde temas. 28, 29, 30 : kavgaya devam. ve martın 31'inci gecesinde, ( ayışığı var mıydı bilmiyorum) inönü karanlığı sesler ve kıvılcımlarla doluydu. ve ertesi gün 1 nisan : metristepe aydınlanıyor. saat altı otuz. bozöyük y...

Kuvay-ı Milliye Destanı 7.Bab

yedinci bap 922 ağustos ayı ve kadınlarımız ve 6 ağustos emri ve bir âletle bir insanın hikâyesi ayın altında kağnılar gidiyordu. kağnılar gidiyordu akşehir üstünden afyon'a doğru. toprak öyle bitip tükenmez, dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmiyecekti . kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle. ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar, ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında ve ayakları altından akan toprak, toprak ve topraktı. gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. ve kadınlar birbirlerinden gizliyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. ve kadınlar, bizim kadınlarımız : korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yârimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden s...

Kuvay-ı Milliye Destanı 8.Bab

sekizinci bap 26 ağustos gecesinde saatlar iki otuzdan beş otuza kadar ve izmir rıhtımından akdeniz'e bakan nefer saat 2.30. kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır. ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu kocatepe'den dünyanın en yıldızlı karanlığını. düşman üç saatlik yerdedir ve hıdırlık -tepesi olmasa afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek. kuzeydoğuda güzelim-dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. ovada akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var : akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir. akarçay dereboğazı'nda değirmen...